2 arkadaşım ve arkadaşımın babası (teknenin sabihi) ile birlikte nöbetleşe idare ettiğimiz 2001 yaz sezonunda İstanbul Kalamış’dan Bodrum Yalıkavak’a 3 gün 2 gecede gittiğimiz ve 3 hafta boyunca Bodrum’da içinde konakladığımız gulet tipi “Muhabbet” isimli tekne ile yaşanılan anılar unutulmazdı…
Sabah erken saatlerde Kalamış marinadan mazot ve tatlı su tanklarımızı doldurduktan sonra yola çıktık… Bizi büyük bir heyecan basmıştı. Arkamızdaki kara parçası ufaldıkça heyecan daha da artıyordu. Bu heyecan ve yolculuk sırasında neler göreceğimizi merak ederken Müzik ve rüzgar oldukça keyif veriyordu.
Bir kaç saat sonra bu keyifli dakikalar bir anda yerini telaş ve gerilime bırakmaya başladı çünkü akşamüstünde Marmara Adası’nı biraz geçtikten sonra motorumuz bir süre sebebini anlamadığımız bir sebepten dolayı hararet yapmaya başladı. Bizde sürekli motora su ilave ederek yarım gazdan daha az bir güçle ve cenova yelkeni de açarak onun da desteği ile Çanakkale boğazına doğru ağır ağır ilerliyorduk.
Aksilikler üst üste gelir misali, hava kararmaya başladıkça rüzgar ve deniz şiddetlenmeye başladı. 15 metrelik kısa çapayı tutan ırgatımız tam sağlam olmadığından bir anda çapayı boşladı ve zincirin kısa olmasından dolayı sürekli su hattı altında güm güm diye tekneye vurmaya başladı, biz de zaten bu seslerle çapanın boşladığını fark ettik. Uzun uğraşlar ile her ne kadar çapayı elle çekmeye çalışsak da fırtınanın ve dalgaların etkisi ile başarılı olamadık ve çapayı denize bırakmak zorunda kaldık. Esas 150 mt.lik çapamız halen yerinde ve sağlam olduğundan çok dert etmeden yolumuza devam ettik.
Ancak bu sırada Çanakkale boğazından gelen tekneler telsizden Ege’ye çıkmamamızı, fırtanın sert olduğunu anons ettirler ve bizde sonunda motorun hararet sorununu çözmek ve havanın geçmesini beklemek için Eceabat limanında konaklamaya karar verdik ve 21:00 sularında limana ulaştık. Karaya çıkıp dolaşmak istediğimizde Kara Tutması gerçekleşti ve her yer bize sallanıyor gibi geliyordu. 😀 O gece biraz dolaşıp dinlendikten sonra hepimiz güzel bir uykuya yattık.
Sabahın erken saatlerinde motordaki hararet sorununa göz attığımızda radyatör borusunun çatladığını fark ettik ve nalbur gibi bir yerden bir parça boru alarak kelepçelerle sabitledik ve 9-10 sularında tekrar yola çıktık.
Sorunsuz ve sakin bir hava ile yolculuğa devam ederken Midilli’ye yaklaştığımız sıralarda denizin mavisi bizleri adeta büyüledi ve gaz kesip serinlemek amaçlı akvaryum misali suda bir süre yüzmeye karar verdik ve sonra yine yolumuza devam ettik. Tekrar yola çıktığımız sırada bir grup yunus balığının pruvamızda bir birlerinin üstlerinden atlarcasına resmen bize yol gösterdiğine şahit olduk. Ancak arkadaşımın yunusların çıkardığı sese çok benzeyen bir tonda çaldığı ıslık sesi maalesef tüm yunusları ürkütüp kaçırmıştı. Sonrasında arkadaşımıza çok söylendiğimizi hatırlarım. Seneler sonra bile konusunu açıp, açıp halen güleriz.
Artık hava kararıp geceye dönmüş ay ışığı ve yıldız parıltıları ile pusulamızda ki kerterizde devam ediyorduk. Gece olduğu için artık sırayla dümen nöbeti devam ederken benim nöbetim sırasında bir anda sol yanımızdan büyük bir spot ışık bizi hedef aldı. Arkadaşımın babası ve ben bir anda telaşlandık, arkadaşlarım o sırada uyuyorlardı ve saat gece 02:00 civarındaydı. Bize yaklaşan spot ışığının Yunan sahil güvenlik botu olduğunu bizde onlara spot feneri tutunca fark ettik. Evraklarımızın tam olup olmadığını, teknenin adını ve rotamızı öğrenince “Yunan kara sularına çok yakın geçtiğimizi, biraz daha açıktan almamız gerektiğini” söylediler ve uzaklaştılar. Derin bir nefes alarak uyku ve dümen nöbetlerimize geri döndük.
Akşam üstü Bodrum kalesini görene kadar hiç durmadan seyrimize devam ettik. Ortalama hızımız Cenova ve motor birlikte 9 ile 11 knot arasındaydı.
Ne zaman kaleyi gördük, yavaş yavaş hızımızı yükseltik ve sonunda Bodrum limanına ulaştık.
Bu yolculukta yaşadığımız deneyimler, gördüğümüz manzaralar ve denizin tutkusu kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar yoğundur.
Herkese böyle güzellikler dilerim.
Yol Arkadaşlarıma da bu unutulmaz anları birlikte yaşadığımız için çok çok teşekkür ederim.
Oğuzhan Sarıoğlu
Cemil Ören
İsmet Sarıoğlu (Oğuzhan’ın Babası)